Tarih boyunca ülkeler zorlu süreçlerden geçmiş savaşlar, salgınlar görmüş ve insanlık için sınav niteliği taşıyan zamanlar oluşturmuştur. Bu tarz süreçler insanları paniğe, kaygıya, endişeye, korkuya sürüklemektedir. İnsanın bu tarz duyguları yaşaması gayet normal fakat dilimizde de bulunan “azı karar çoğu zarar” cümlesini felsefe haline getirerek bu duyguları dozunda yaşamalıyız.
Panik hayatımızın hiçbir alanında bize kazanç sağlayacak bir olgu değildir. Dünya olarak içinde bulunduğumuz salgın günlerinde yaşadığınız, yaşattığınız her panik anı, kaygı, endişe vücudumuza olumsuz geri dönüşler yapmaktadır. Kısa vadede ortaya çıkmayan ama “çocukların yetişkinliğe geçiş sürecine etki eden, yetişkinlerde yorgunluk, bıkkınlık hatta depresyona yol açan bir yol izlemektedir. Vücutta oluşan kaygı, panik, endişe vb. duygular strese, stres vücudun kortizol salgılamasına, kortizol hormonu ise vücudun tüm metabolizma ve bağışıklık sistemini etkileyen bir hormondur; yapılan her stres dalgalanma etkisi (Ripple effect) yapmaktadır.
Bu nedenle bu süreçlerde “serinkanlı olmak”, dilimizin bize sağladığı en güzel kelimelerden olabilir. Tedbirli olmak ama panik yapmamak. Evde kalmak hem kendimize hem çevremize yapabileceğimiz en yararlı davranıştır. Evde kaldık evet ama bu durumun dezavantajlarını değil avantajlarını görmeliyiz. Evet eşler arası ilişki, anne ve babanın çocuklarla olan ilişkisi bu süreçte daha da önem kazanıyor. Birbirimizle vakit geçirebilecek bir süreçte olduğumuz için bunu değerlendirmeli ve keyfini çıkarmalı.
Uzman Klinik Psikolog Yeliz Bayraktar Aymete
Comments